CELLATLARINA AŞIK KURBANLAR


İnsanın kendisini zora sokan, üzen koşulları benimsemesi, savunması ve bu koşulları yaratan nedenleri görmemesi, ezenin yanında yer almasına “Stockholm Sendromu” ya da diğer bir deyişle “Celladına aşık kurban” durumu denir.

Sürekli şiddet yaşamanın bir sonucu olarak kurbanlar saldırganla özdeşleşmeye ve bir hayatta kalma stratejisi olarak onun için hareket etmeye başlayabilir. Kurbanın iradesinin saldırgana bağlı olması gönüllü bir karar değil, şiddetin doğrudan sonucudur.

Bu sendromun ortaya çıkmasının temel nedeni hayatta kalma içgüdüsüdür. Dış dünyadan tamamen soyutlanan kurban, ihtiyaçları için kendisine baskı yapan kişiye bağımlı olduğunu hisseder. Saldırganın yaptığı küçük iyilikler kurbanın gözdünde büyür, zamanla kurban kendisini saldırganın yerine koyup olayları onun gözünden görmeye, yaptıklarına hak vermeye başlar. (http://www.e-psikiyatri.com/yonuyle-stockholm-sendromu-28637)

Yukarıda bilimsel olarak açıklanan sendrom Türkiye’de sık yaşanan bir durum…

Şiddet ve baskı Türk toplumunda, çoğu kişinin çocukluğundan itibaren yaşadığı ve bunun normal gördüğü, normalleştirdiği bir durum…

Şiddet ve baskı karşısında kalan kişi kendini güçsüz olarak görüyor, şiddet ve baskı uygulayanı ise güçlü sanıyor, güçlüye yöneliyor ve boyun eğiyor…

Şiddete ve baskıya boyun eğen kişilere ise dışarıdan ne kadar uyarı yaparsanız yapın, durumu kabullenemiyor, değişmek istemedikçe  kendi ile yüzleşemiyor.

Yüzleşemediği gibi, kendisine şiddet ve baskı uygulayan kişiyi, gözünde yüceltiyor onu mükemmelleştiriyor.

Bu durumda olan bir kişiye ya da topluluğa onun suçlarını, hatalarını v.s. anlatsanız da, anlamak inanmak istemiyor, kabullenmiyor bağımlı hale dönüşüyor.

Tıpkı uyuşturucu etkisi gibi bir anlık mutluluk için bütün hayatını mahvedebiliyor…

Şiddet ve baskı yanlısının en ufak bir iyi davranışı kurbanın gözünde çok büyük bir iyilikmiş ya da nimetmiş gibi algılanabiliyor.

Toplumda bu durumda yaşayan nice insan var maalesef…

Bilinç dışlarında ki güçlü kişi modeli, şiddet ve baskı uygulayan, bağıran, çağıran, kavgacı, aşağılayıcı ve sömürgen kişi olunca da, yaşamlarında gördüklerinin benzerini dış dünyada, siyasette de görünce, doğru kişi, güçlü lider olarak yorumlayabiliyor.

Toplumda sevgi ve eğitim olmadıkça, insanlar haklarını bilmedikçe gerçek bir demokrasi hayal olarak kalıyor.

Çünkü demokrasi seçimden seçime sandıkta oy kullanmak değildir sadece…

Halkın egemenliğinin halka ait olması, halkın yönetime gelmesi ve bu yönetimi devletin kurumları ve diğer kurumlar aracılığıyla gerçekleştirmesidir.

Demokrasilerde, tek bir kişinin ya da bir zümrenin yönetimi ya da egemenliği, aklı, söz konusu olamaz ; böyle bir demokrasi saltanatın demokrasi diye dayatılmasıdır.

Demokrasilerde, ortak akıl geçerlidir. Bunun içinde tüm siyasi görüş ya da ideolojilerin devlet meclislerinde bulunması gerekir. Demokrasilerde, görüşlerin meclise girişi barajlarla engellenmez…

Demokrasilerde, yargı bağımsızdır, mahkemelerin halk adına karar verdiği unutulmaz, halkın hakları korunur.

Başa gelen hükümetlerin denetimi, yargı, meclis ve medya eliyle sağlanır, pek tabi ki medya da bağımsızdır ve halka tarafsız ve doğru bilgi veren kurumlardır.

Bütün bu denetimlerin yanında, halk da denetim görevini zamanında yerine getirmelidir. Haksızlıklara, beğenmediği uygulamalara tepki vermek halkın en doğal hakkıdır ama bir hakka sahip olmak, o hakkın sorumluluğunu da alabilmeyi gerektirir.

Siyasilerin ya da yöneticilerin yolsuzluk yapmaması, adaletli davranabilmesi, hukuka ve demokrasiye uygun davranması için halkında, meydanında, kurumlarında, adaletli hukuka ve demokrasiye uygun davranması ve dürüst olması gerekir.

Zalimleri, kral ya da diktatör yapan kendileri değil, onun zalimliğine boyun eğenlerdir.

Siz zalimin zalimliğini görmez ona boyun eğerseniz, sırf biraz daha para ya da makam uğruna onun zalimliğine sessiz kalırsanız, meydanı boş bulan zalim şiddetini de, baskısını da artıracaktır.

Siz çalıyor ama çalışıyor ya da kim gelse cebini dolduracak, kendi çevresini ya da yandaşını tabi ki yanında tutacak bende olsam aynısını yapardım derseniz ya da uygularsanız, zalimin baş olmasından şikayetçi olamazsınız.

Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın tavrıyla zalimliği bize değil başkalarına diye düşünürseniz yanılırsınız, zalim herkese zalimdir, başkalarına zalimlik yapan size iyi davranıyorsa, size ihtiyacı vardır, ihtiyacı bittiğinde, zalimlik yapacağı siz olursunuz.

En güçlü eylem yaşarken yapılan eylemdir ve adaletli olabilmektir.

İşçi, memur,emekli v.b. on yıllardır  emeğinin karşılığını alamıyor, şirket v.b. diğerleri vergi kaçırıyor, kanundaki boşluklardan yararlanıyorsa o ülkede zaten hiç adalet olmamış, adaletin var olduğu sanılmıştır.

Düşünenlerin bedel ödediği, hapse tıkıldığı, gazetecilerinin öldürüldüğü, aydınlarının yakıldığı, terörün yıllarca sürdüğü bir ülke de demokrasi var olmamış, demokrasinin olduğu sanılmıştır.

Öğretiminde ; kendi tarihini savaşlardan ibaret sayan, kültürünü, gerçek tarihini anlatamayan, dilini koruyamayan, kurumlarını özelleştirme adı altında yabancı şirketlere satan, televizyon programlarında bile yabancı dizilerin, yarışma programlarının kopyalarını sunan, tarımı, hayvancılığı bitmiş, samanı bile ithal eder hale gelmiş, üretimi durmuş devamlı tüketen bir ülkede bağımsızlık olmamış, bağımsız olduğu sanılmıştır.
Toplumun dini inancın, bir kurumla kontrol altına alınmaya çalışıldığı, insanların mezhepleriyle yargılandığı bir ülke de laiklik olmamış, laikliğin var olduğu sanılmıştır.

Örnekleri çoğaltmak mümkün ama kısaca toparlayacak olursak; geçmişi analiz etmeden, bugünü anlayamaz, geleceği değiştiremezsiniz.

Ülke bugün bu durumdaysa, bu durumun sorumluluğu hepimizin, sadece bir dönemi görüp, onu suçlamak kolaycılıktır ve kolaycılık insana doğruyu göstermez.

Yaşadığımız bu dönem, geçmişte yapılan hatalardan kaynaklı bir durumdur.

Yozlaşma bir kurt gibidir zamanında önlem almazsanız bütüne sirayet eder ve onu yok eder…

Herkes silkinip kendine bakmalıdır, nerelerde hata yaptım, nasıl düzeltebilirim diye, çünkü sorgulama olmadan, hatalar anlaşılmadan hakiki bir değişim gerçekleşmez.

Oldu ki, sorgulama olmadan değişim gerçekleşti, bu ancak kötünün iyisine razı olmaktan öteye gidemez.

Bireyler değiştikçe, toplumlar, toplumlar değiştikçe yöneticiler de değişir.
Nisan 2014-Hayal ARAR

Yorumlar

  1. Bireyler değiştikçe, toplumlar, toplumlar değiştikçe yöneticiler de değişir.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder