Günü
ve geceyi yaşıyoruz hayatta da. Karanlıkta ve aydınlıkta yaşayanlar. Daha
doğrusu, karanlıkta kalanlar, aydınlıkta yaşayanlar.
Karanlıkta
görmeden yüründüğü gibi hayatta da görmeden el yordamıyla gideceği yeri bulan
insanlar var. Kendilerine öğretilenleri doğru kabul edip, başkalarının
doğrularıyla yaşayanlar. Seçimleri de, kararları da başkalarının doğrultusunda
olanlar.
Kendi
kararlarını kendileri alamadıklarından olumsuzluk anlarında başkalarını suçlama
yoluna gidenler.
Suçlamanın
olduğu bir ilişki sağlıklı olmuyor haliyle. Sağlıklı ilişkiler kuramadıkları
için de yalnızlaşıyorlar. Yalnızlaşmak, korkuları da beraberinde getirdiğinden,
bir gruba, bir topluluğa ait olma içgüdüsü ya da sürü psikolojisinin etkisiyle,
kendilerinden, benliklerinden tavizler veriyor. Birilerinin kendilerini
yönetmesine, kendileri hakkında kararlar almasına, haksızca davranmasına izin
veriyor, tepkisiz kalıyorlar.
Hayatları
konusunda bu kadar edilgen davranınca, pişmanlıklar oluşuyor. Tepkisizlikleri
ve pişmanlıkları öfkeye, öfkeleri şiddete dönüşebiliyor.
Oysa
hayat her gün yeni imkanlar sunuyor, yeni doğrular öğretiyor. Öğretilenler
üzerinde düşünebilen, öğretilenleri sorgulayan ve en önemlisi risk alabilenler,
hayatı seyretmek yerine yaşıyorlar.
Yaşayan
insan, kendi doğrularını, kendi değer yargılarını belirliyor. Yargılardan
kurtuluyor, insanlara ve olaylara yargısız bakıyor, aydınlık pencerelerden
görüyor dünyayı…
17.04.2009-Hayal ARAR
Yorumlar
Yorum Gönder